NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُوسَى بْنُ
إِسْمَعِيلَ
حَدَّثَنَا
حَمَّادُ
بْنُ سَلَمَةَ
عَنْ ثَابِتٍ
عَنْ أَنَسٍ
قَالَ
ذَهَبْتُ
بِعَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
أَبِي
طَلْحَةَ إِلَى
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
حِينَ وُلِدَ
وَالنَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فِي عَبَاءَةٍ
يَهْنَأُ
بَعِيرًا
لَهُ قَالَ
هَلْ مَعَكَ
تَمْرٌ قُلْتُ
نَعَمْ قَالَ
فَنَاوَلْتُهُ
تَمَرَاتٍ
فَأَلْقَاهُنَّ
فِي فِيهِ
فَلَاكَهُنَّ
ثُمَّ فَغَرَ
فَاهُ
فَأَوْجَرَهُنَّ
إِيَّاهُ
فَجَعَلَ
الصَّبِيُّ
يَتَلَمَّظُ
فَقَالَ
النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
حُبُّ
الْأَنْصَارِ
التَّمْرَ
وَسَمَّاهُ
عَبْدَ اللَّهِ
Hz. Enes'den demiştir
ki:
Abdullah İbn Ebî Talha,
dünyaya geldiği zaman, Nebi (s.a.v.)'e götürdüm. Nebi (s.a.v.) bir "aba
içerisinde devesini katranlıyordu. (Bana):
Yanında kuru hurma var
mı? diye sordu.
Evet, dedim. Kendisine bir
miktar (kuru) hurma verdim. Onları ağzına atarak çiğnedi. Sonra çocuğun ağzını
açtı ve hurmayı ağzının ortasına yerleştirdi. Çocuk, (hoşlandığından dilini
dolandırmaya başladı. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.):
"Ensarın hurmayı
(ne de çok) sevdiğine bakın!" buyurdu ve adını Abdullah koydu.
İzah:
Müslim, adab
"Ensarın hurmayı
ne kadar sevdiğine bakın!" cümlesinde geçen "hubb" kelimesini
hâ'nın zammıyla okumak caiz olduğu gibi kesriyle okumak da caizdir. Kesre ile
okunduğu takdirde mahbûb manasına gelir ve kelimenin sonu merfu okunarak bir
mübteda haber cümlesi meydana gelir ki, "ensarın sevgilisi hurmadır"
demek olur. Bu kelime hâ'nın zammı ile "hubb" şeklinde okunursa,
masdardır. Bu takdirde sonunu mansub ve merfu okumak caizdir. Mensub kıraati
daha meşhurdur. Mansup okunduğu takdirde cümle "ensarın sevdiği kuru
hurmaya bakın" diye takdir olunur ki, bizim verdiğimiz mana buna göredir.
Temr kelimesi de mansup okunur. Hubb kelimesini merfu okuyan onu mübteda yapmış
olur. Haberi mahfuztur. "Lazımdır yahut âdettir" gibi bir haber
takdir olunur.